Çırpınırdı Karadeniz şiiri 15 Kasım 1914’de Osmanlının I. Dünya Şavaşı’na katılmasını büyük bir heyecanla izleyen Azerbaycan’ın milli şairi, Ahmet Cevad tarafından yazılmıştır. Azeri şair Ahmed Cavad (Azerice: Əhməd Cavad) tarafından yazılan bu şiir, 1918 yılının başlarında ünlü Azerbaycan bestecisi ve fikir adamı Üzeyir Hacıbeyli (Hacıbeyov) tarafından Nuri Paşa komutasındaki Türk Ordusu’nun Azerbaycan Türklerini soykırımdan kurtarmak amacıyla Azerbaycan’a gönderilmesi nedeniyle bestelenmiştir.
Çırpınırdı Karadeniz’in Sözleri
Çırpınırdın Karadeniz
Bakıp Türk’ün Bayrağı’na
Ah ölmeden bir görseydim
Düşebilsem toprağına
Sırmalar sarsam koluna
İnciler dizsem yoluna
Fırtınalar dursun yana
Yol ver Türk’ün Bayrağı’na
Türkistan’dan esen yeller
Şimdi sana selam söyler
Vefalı Türk geldi yine
Selam sana Türk’ün Bayrağı’na
Kafkaslardan aşacağız
Türklüğe şan katacağız
Türk’ün Şanlı Bayrağı’nı
Turan ele asacağız
Bugün Çırpınırdı Karadeniz’in sözleri müziğe uyması için değiştirilip farklı şekillerde de söylenebilmektedir.
Çırpınırdın Karadeniz
Bakıp Türk’ün Bayrağı’na
Ah ölmeden bir görseydim
Düşebilsem Toprağı’na
Sırmalar sarsam koluna
İnciler dizsem yoluna
Fırtınalar dursun yana
Yol ver Türk’ün Bayrağı’na.
Ayrı düştüm dost elinden
Yıllar var ki çarpar sinem
Vefalı Türk geldi yine
Selam Türk’ün Bayrağı’na.
Kafkaslar’dan esen yeller
Şimdi sana selam söyler
Olsun bütün Turan eller
Kurban Türk’ün Bayrağı’na.
Kafkaslar’dan aşacağız
Türklüğe şan katacağız
Türk’ün Şanlı Bayrağı’nı
Turan ele asacağız.
Ahmed Cavad Kimdir?
Ahmed Cavad Azerbaycan’ın milli şairidir. Ahmed Cavad Azerbaycan Ulusal Marşı’nı (Azerice: Azərbaycan Respublikasının Dövlət Himni) ”Azerbaycan Marşı” sözlerini de yazmıştır. Stalin’in Büyük Temizlik adıyla toplumda geniş yankı bulan tasfiye hareketi sonucunda, “karşı-devrimci” olarak suçlanıp idam cezasına çarptırılır ve 1937 yılında idam edilir.
30 Ocak 1920’de ulusal marş için açılan yarışmada seçilen marş, ülkenin 28 Nisan 1920’de Sovyet yönetimine girmesi üzerine kullanılamamıştı. 27 Mayıs 1992’de Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmesi üzerine 1918’daki kısa bağımsızlık döneminde yaratılan marş ülkenin ulusal marşı oldu. Sözleri Ahmed Cevad, bestesi Üzeyir Hacıbeyov’a aittir.
Üzeyir Hacıbeyov (Hacıbeyli) Kimdir?
Bilim adamı, yazar, tercüman, orkestra şefi olarak tanılan Üzeyir bey bütün doğu aleminde opera’nın ilk yaradıcısıdır. Büyük müzik alimi olan Üzeyir Hacıbeyli, Azerbaycan’da müzikbiliminin esasını koymuştur. SSCB halk artisti (1938), Azerbaycan İlimler Akademisinin akademiki (1945), profesör (1940), Stalin mükafatları sahibi (1941, 1946), Azerbaycan Bestekarlar İttifakının başkanı (1938-1948), Azerbaycan Devlet Konservatuvarının rektörü (1928-1929; 1939-1948), Azerbaycan İlimler Akademisinin İncesanat Enstitüsünün müdürü (1945-1948) olmuştur.
Şuşa kazasının Ağcabedi köyünde döğdu, küçük yaşlarında ailesi Şuşa şehrine göçtü ve ilk tahsilini burada Rus-Tatar (Azeri) okulunda aldı. İlk müzik eğitimini Azerbaycan halk müziğinin bilicisi olan dayısı A. Aliverdibeyov’dan aldı. 1899-1904 yıllarında Gori Öğretmen Lisesi’ne okurken keman ve teori dersleri aldı. Lisesi’ni bitirdikten sonra kısa bir süre Hadrud köyündə (1904), daha sonra ise Bakü’ye göçerek burada oğretmenlik yaptı, gazete ve dergilerde makaleler ve karikatürler yayınladı.
12 Ocak, 1908 yılında Bakü’de Hacı Zeynelabidin Tağıyev’in tiyatro binasında sözlerini büyük şair Füzuli’nin aynı ad altında yazmış olduğu eserinden alınan ve doğuda ilk opera olan “Leyla ve Mecnun” operasını sahneledi.
Daha sonra “Şeyh Sinan” (1909), “Rüstem İle Zöhreb” (1910), “Şah Abbas ve Hurşid Banu” (1912), “Kerem ile Aslı” (1912), “Harun ve Leyla” (1915) adlı operalarını ve “Karı ile Koca” (1909, 1910’da sahnelendi), “O Olmazsa Bu Olsun / Meşhedi İbad” (1910, 1911’da sahnelendi) ve “Arşın Mal Alan” (1913) adlı müzikli komedileri besteledi.
1911 yılında müzik eğitimini önce Moskovada ve daha sonra St. Petersburg Konservatuvarında sürdürdü.
1921’de Bakü’de Azerbaycanlı oğrenciler için ilk müzik okulu olan Azerbaycan Devlet Türk Müzik Okulunu kurdu. Okul 1926 yılında Azerbaycan Devlet Konservatuvarına katıldı.
Eserlerinde, Azeri halk müziğini çağdaş bir şekilde yorumlayarak kullanan Hacıbeyov, aynı zamanda bir yazar ve şairdir. Eserlerinin metinlerini kendi yazmıştır. Hacıbeyov’un Azeri halk müziğinin esasları ile ilgili eserleri okullarda ders kitapları olarak okutulmaktadır. Ü. Hacıbeyov, 1937 yılında “Köroğlu” operasını besteledi, bu eser “Arşın Mal Alan” müzikli komedisi ile birlikte SSCB döneminde “Devlet Mükafatı”na layık görüldü. Hacıbeyov, Azerbaycan Besteciler Kurumu Başkanlığı yaptı ve Sovyetler Birliği Yüksek Prezidium üyeliğine de getirildi.
Üzeyir Hacıbeyov Azerbaycan halk edebiyatını ve müziğini klasik batı müziği ile birleştirerek klasik müziğin halk arasında sevilmesini sağlamıştır.Bu şekilde batı kaynaklı klasik müziğin Azerbaycan kültüründe kendine özgü bir yeri olmuştur.
Besteci Hacıbeyov’un eserleri arasında, Azerbaycan Milli Marşı da bulunmaktadır. Besteci, 1948 yılında öldü.
Doğduğu 18 Eylül Azerbaycan’da Müzik Günüdür.
Nuri Paşa Kimdir?
Enver Paşa’nın kardeşi olan Nuri Killigil, I. Dünya Savaşı’nın sonlarında Azerbaycan’a hakim olan Rus ve Ermeni birliklerinin Mart Olayları adı ile anılan Müslüman katliamları yapmaları üzerine, Kafkas İslam Ordusu adında Osmanlı, Azeri ve Dağıstan askerlerinden oluşan bir ordu ile Azerbaycan’ı işgalden kurtarma harekatı başlattı.
Bu ordunun önünü kesmek ve Azerbaycan’ı kontrol eden Rus ve Ermeni birliklerine yardım etmek için İngilizler Bakü’ye küçük bir kuvvet yollamışlardı, fakat Nuri Paşa’nın komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nun Azerbaycan genelinde büyük destek bulup güçlenmesi üzerine Bakü Muharebesi’nde yenilip buradan çekildiler. 15 Eylül 1918’de Bakü’nün kurtarılmasından sonra Ekim ayında da bir Osmanlı müfrezesi Dağıstan’a geçerek orayı da Rus işgalinden kurtardı.
Olaylar Nuri Paşa komutasındaki Kafkas Türk İslam Ordusu’nun Bakü’yü kurtarmasıyla sona ermişti. Ermeni zulmüne son veren Türk askerilerini feslerinden dolayı “laleler” diye çağıran ve “Ne vakittir Bakü’nün gözü yoldadır… Bize bir konuk geler laleler, laleler..” mısralarını yakan Azerbaycan Türkleri, her yıl 31 Mart’ta, eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in 26 Mart 1998 tarihinde imzaladığı genelgeyle “Azeri Soykırımı Günü” olarak belirlenen olaylarda şehit düşenleri anıyorlar.
Fakat Suriye cephesinde, Liman von Sanders komutasındaki Osmanlı Yıldırım Ordular Grubu’nun, Edmund Allenby komutasındaki İngiliz ordusu karşısında Nablus Hezimetine uğraması sonucunda Mondros Mütarekesi yapılması, Enver Paşa’nın ülkeyi terketmesi ve Moskova Antlaşması ile Türkiye’nin Azerbaycan’ı Sovyetler Birliği’ne terketmesi üzerine bu kuvvet dağıldı.
Savaştan sonra Almanya’da yaşayan Nuri Killigil, 1938 yılında Türkiye’ye döndü ve Zeytinburnu’nda kok kömürü satan bir şirketi satın alıp burayı bir madeni eşya fabrikasına dönüştürdü. Bu fabrikada tabanca, matara, demir çubuk, gaz maskesi ve mermi üretmeye başladı.
1941 yılında Nuri Killigil, Ankara’daki Alman Büyükelçisi Franz von Papen ile görüşmeye başladı ve Türkiye’de Turancı harekete gizli destek vererek Almanların müttefikliğini kazandı. Nuri Paşa’nın görüşleri Alman Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye işlerinden sorumlu müsteşarı Ernst Woermann tarafından rapor haline getirilip, Almanya’da Turancılık Masası’nın ve SS Doğu Türkistan Alayı’nın kurulmasına öncülük etti.
Nuri Paşa, Türkiye ile bütünleşecek diğer Türk halklarının ilk olarak Türkiye sınırlarına yakın yaşayan Azeri ve Türkmenler olduğunu belirtiyor, bunlardan sonra ise Tataristan’a kadar uzanan bölgedeki Türk halklarının bütünleşeceğini düşünüyordu. Bunun için ise Türkiye, Almanya ile birlikte Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmalı, Almanlar da Türk asıllı Sovyet esirlerinden ordu kurup Türkiye’nin emrine vermeliydi. Alman tarafının bu görüşlerin destekçisi olup olmadığı endişesine ise orduda çokça bu fikirde subay bulunduğunu, hükümetin bu görüşmelerden haberdar olduğunu, halkın ise bu fikirleri çabukça benimseyeceğini söylemişti.
Daha sonra Killigil fabrikasını genişleterek Sütlüce’ye taşıdı, yeni motor ve makinelerle havan ve havan mermisi üretimine de başladı. Bir süre sonra fabrikanın silah üretmeyeceğini beyan etti fakat üretim gizlice devam etti.
1944 senesi sonuna doğru savaşın Almanya tarafından kaybedildiği anlaşıldığında İsmet İnönü ve Türkiye Cumhuriyeti hükümeti Almanya’yı destekleyenlere karşı sert tedbirler almaya başladı. Bu arada, 2 Mart 1949 günü saat 17.10’da fabrikada faili meçhul peşpeşe üç büyük patlama meydana geldi. İlk patlama kimyahanede olmuştu. Sonradan cephane deposuna sıçrayan ateş, mermilerin patlamasına yol açmış, ertesi gün bile duman ve patlamalar devam etmişti. Barut kokusu, Galata köprüsünden hissedilmekteydi. Fabrika çevresi, kordon altına alındı. İçişleri Bakanı, Ankara’dan gelerek tahkikatla bizzat ilgilendi.
Aralarında Nuri Killigil’in de bulunduğu 27 kişi bu patlamada hayatlarını kaybettiler. Nuri Killigil’in cesedi bulunamadı ve boş tabutla defnedildi. Patlamanın kimler tarafından gerçekleştirildiği ise meçhul kaldı. Olayın siyasi bir sabotaj olduğuda iddia edilmekteydi. 18 Mart’ta olay Meclis’te konu edilirken, bazı milletvekillerinin “hadise ört bas edilmeye çalışılıyor” demeleri, bu ihtimali gözden uzak tutmadıklarını gösteriyor. 23 Mart’ta başbakan, mecliste açıklamalarda bulundu. Bu açıklamanın arkasından yapılan kapalı celsede ne konuşulduğunu ise hiç kimse bilmiyordu. Bilinen şey, müzakerelerin olayla ilgili olduğuydu.
© 2023, Bedri Yılmaz.
BedriYilmaz.com by Bedri Yılmaz is licensed under Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International
Tüm hakları saklıdır! İçeriği izinsiz kullanmayınız!