Kılıç hakkı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde uygulanan bir askeri sistemin bir parçasıdır. Osmanlı ordusunda görev yapan askerler, savaş esnasında düşman askerlerinden ele geçirdikleri kılıçları, kendilerine bir tür tazminat olarak kabul ederlerdi.
Kılıç hakkı, askerlerin savaşta öldürdükleri düşman askerlerinden ele geçirdikleri kılıçları satma veya kullanma hakkını ifade eder. Savaşta düşman askerlerinden ele geçirilen kılıçlar, askerlerin kişisel mülkiyetine geçerdi ve bunlar daha sonra sivil hayatta kullanılmak üzere satılabilirdi. Kılıç hakkı, Osmanlı askerlerine savaşta ek bir gelir kaynağı sağlamış ve savaşta cesaret göstermeyi teşvik etmiştir.
Kılıç hakkı sistemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun fethettiği bölgelerdeki askerler için geçerliydi. Savaşta ele geçirilen kılıçlar, özellikle değerli ve kaliteli olanlar, askerlerin kazanç elde etmesini sağlardı. Ancak bu hak, sadece kılıçlar için geçerliydi ve diğer savaş eşyaları veya ganimetler için aynı uygulama geçerli değildi.
Kılıç hakkı sistemi, Osmanlı ordusunun motivasyonunu artırmak ve askerlerin savaşta daha cesur olmalarını sağlamak amacıyla kullanılan bir teşvik mekanizmasıydı. Ancak zamanla değişen savaş koşulları ve askeri gereksinimler nedeniyle bu uygulama yavaş yavaş ortadan kalkmış ve yerini modern orduların uygulamaları almıştır.
Murat Bardakçı’nın Kılıç Hakkı ile ilgili 17.09.2018 tarihinde HaberTürk Gazetesi’nde kaleme aldığı yazısından;
“Kılıç hakkı” başkadır, İslâm hukukunun bir kavramıdır, gayrımüslimlerin yaşadığı ve savaşılarak ele geçirilen topraklarda fetihten sonra hukukun izin verdiği bazı tasarruflardır ve bu tasarrufların başında, o beldenin en büyük ibadethanesinin olarak camiye çevrilmesi gelir… İbadethanelerin adedi fazla olduğu takdirde en büyüğünün yanısıra birkaçı daha cami yapılabilir ama o belde savaş ile değil de karşı tarafın “aman istemesi”, yani teslim olması ile ve kılıç çekilmeden, yani kan dökülmeden alındı ise kılıç hakkı tatbik edilmez.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ise 24 temmuz 2020 yılında, Ayasofya Camii’nde kılınan ilk namazda Osmanlı’daki kılıç geleneğini devam ettirerek minberde kılıçla hutbeyi irad etmişti. Osmanlı İmparatorluğu fethin sembolü olarak “Yeşil Sancak” kullanıyordu. Fethin sembolü olarak caminin minberine iki yeşil sancak asılır ve minberin sağ giriş tarafına kılıç konulurdu. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi sonrası camiye çevirdiği Ayasofya, Osmanlı Devleti’nin kılıç hakkı olarak tanımlanıyor. Erbaş da bu geleneği devam ettirerek 86 yıl sonra okunan ilk hutbeye elinde kılıçla çıktı.
Eski Camide hutbede kılıç taşımanın tabi ki taşıdığı bir mesaj var. Hatta o mesajda kılıcı hangi elle tutacağının dahi özel anlamı söz konusu. Sağ ele alınan Kılıç, “kullanma” niyetini ortaya koyuyor ve düşmanı korkutmayı amaçlıyor. Hutbelerde kılıç sol ele alınıyor. Bu da, dosta güven verme amacını taşıyor.
© 2023 – 2024, Bedri Yılmaz.
BedriYilmaz.com by Bedri Yılmaz is licensed under Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International
Tüm hakları saklıdır! İçeriği izinsiz kullanmayınız!
Çok güzel bir makale olmuş…
Çok güzel bir tarihi bilgi
Çok yararlı,