İdeolojik ve Felsefi Zeminden Yoksun Bir Karşıtlık: Atatürk Muhalefetinin Tutarsızlığı
Atatürk karşıtlığında konsolide olan grupların en belirgin özelliklerinden biri, yıllardır ideolojik ve felsefi bir temele dayanan tutarlı bir fikir ya da kültür oluşturamamalarıdır. Bu gruplar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve modernleşme sürecinin başlatıcısı olan Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik eleştirilerini çoğu zaman sistematik ve tutarlı bir düşünsel çerçeveden ziyade, popülist veya tepkisel yaklaşımlarla dile getirirler. Bu durum, eleştirilerin tarihsel ya da politik bir arka planla değil, daha çok yüzeysel ve konjonktürel sebeplerle yapıldığını gösterir.
1. İdeolojik Tutarsızlık:
Atatürk karşıtlığı üzerinden konsolide olan bu güruh, genellikle ortak bir ideolojik zemine sahip değildir. Farklı ideolojik kamplardan bireylerin bir araya gelmesine rağmen, bu kişilerin Atatürk’ü hedef alırken dayandıkları herhangi bir kapsamlı felsefi ya da ideolojik yapı oluşturamadıkları gözlemlenir. Örneğin, muhafazakâr, İslamcı, milliyetçi ya da farklı sosyalist gruplar, Atatürk karşıtlığında buluşsalar bile, her birinin Atatürk’ü eleştirme sebepleri farklıdır ve bu eleştiriler arasında uyum sağlamak zordur.
2. Kültürel Birikim Eksikliği:
Bu güruhun bir diğer önemli özelliği, ideolojik ve felsefi bir zeminin yanı sıra, derin bir kültürel birikimden yoksun olmalarıdır. Atatürk’ün gerçekleştirdiği reformların temelinde yatan modernleşme, laikleşme, eğitim reformları gibi süreçlere karşı çıkarken, bu karşıtlıklarını destekleyecek sağlam bir kültürel altyapı sunamazlar. Çoğunlukla, karşıtlıklarını popülist söylemler, tarihsel yanlışlar veya komplo teorileri üzerinden sürdürürler.
3. Duygusal ve Popülist Söylem:
Atatürk karşıtlığı yapan kesimler, duygusal ve popülist bir dili tercih ederler. Felsefi bir derinliğe sahip olmayan eleştiriler, genellikle duygusal reaksiyonlar üzerinden şekillenir. Örneğin, Atatürk’ün laiklik ilkesine karşı çıkan bir güruh, bu ilkeyi din düşmanlığı olarak lanse edebilir ancak bunun arka planında yatan felsefi veya tarihsel sebepleri yeterince analiz edemezler. Dolayısıyla, eleştirilerinin büyük bir kısmı kısa vadeli tepkiler üzerine inşa edilmiştir.
4. Tarihsel Perspektif Eksikliği:
Atatürk karşıtı söylemler genellikle tarihsel perspektiften yoksundur. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında yaşanan zorluklar, inkılapların amacı ve kazanımları, bu gruplar tarafından yeterince dikkate alınmaz. Atatürk’ün getirdiği reformların uzun vadeli etkileri göz ardı edilerek, yalnızca belirli olaylara odaklanılarak bir karşıtlık oluşturulmaya çalışılır. Bu da, tarihsel süreçleri ve gerçekleri göz ardı eden bir yaklaşımı doğurur.
Sonuç ve Değerlendirme:
Herhangi bir düşünsel argümanın fikrî, ideolojik ya da rasyonel bir temeli yoksa, o argüman aslında boş bir eylemden ibarettir. Atatürk karşıtlığı da benzer bir şekilde, tarihsel ve felsefi bir zemin üzerine inşa edilemediği için yalnızca yüzeysel ve geçici bir tepkiden öteye gidememektedir. Karşıtlığın temelinde yatan derin bir ideolojik ya da felsefi yaklaşım olmaması, bu güruhun Türkiye’deki uzun vadeli siyasi ve toplumsal süreçlerde kalıcı bir yer edinmesini engellemektedir. Atatürk’e karşı ciddi bir fikir ya da felsefi zemin sunulamadığı için, bu karşıtlığın sadece bazı siyasi günlük politikalarla kısa dönemli olarak bir yankı bulması mümkündür; ancak bu karşıtlık, Türkiye’de şimdiye kadar kalıcı bir karşılık bulamamış ve hiçbir zaman da bulamayacaktır.
© 2024, Bedri Yılmaz.
BedriYilmaz.com by Bedri Yılmaz is licensed under Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International
Tüm hakları saklıdır! İçeriği izinsiz kullanmayınız!